İbn-i Heysem'in bir ilim adamında bulunması gereken temkin, ihtiyat ve ilmi şüphenin ne olduğu hususundaki görüşü şöyledir:
"Küçük yaştan beri insanların farklı inançlara sahip olmasına, her kesimin kendi görüşüne sıkıca bağlanmasına hep şüphe ile baktım. Çok iyi biliyordum ki hakikat tektir; o konudaki görüş ayrılıkları farklı yöntem kullanmaktan kaynaklanmaktadır... Akli bilgileri kavrayacak düzeye gelince gerçeğin kaynağını aramaya başladım. Olanca hırsımla zan ve şüphenin aldatmasından kurtaracak bir yöntem aradım... Çünkü gerçeği bulmak zor. ona giden yol sarp ve hakikat şüphelerle örtülüdür. Ulemaya iyimser gözle bakmak ise insanın yapısında vardır... Dolayısıyla önceki nesillerin kitaplarını inceleyen ve onlara iyimser gözle bakan hakikat arayıcısı olamaz. Gerçekte hakikat arayıcısı, kendisinin onlar hakkındaki görüşünü eleştirdiği gibi okuduklarını da eleştirip delillerle kanıtlayandır... Hakikat doğrudan amaçtır, onu arayan kimseyi onun varlığından başka hiçbir şey ilgilendirmez... Zira Allah ulemayı hata ve kusurdan korumuş değildir; eğer öyle olsaydı ulema arasında hiçbir ilim dalında ihtilaf bulunmaz ve herhangi bir konuda gerçeğe ilişkin görüşleri farklı olmazdı. Halbuki durum bunun tersidir... Bu sebeple ilmi eserleri inceleyen kimsenin amacı gerçeğin bilgisine ulaşmaksa kendisini o eserdeki fikirlerin hasmı (antitezi) yerine koyup o gözle okumalı ve bütün yönleriyle sorgulayıp eştirmeli; aynı zamanda kendi görüşünü de eleştirerek müellife karşı hoşgörüsüz davranmamalı. Böyle bir yöntem izleyecek olursa hakikatler apaçık ortaya çıkar... Bütün bunları dikkate alarak farklı düşünce ve inançları, çeşitli ilim ve dinleri araştırmaya koyuldum. Bunlar bana fazla bir şey vermediği gibi gerçeğe ulaşmak için bir yöntem, kesin bilgiye kavuşturacak yeni bir anlayış da kazandırmadı. Gerçeği bulmak için duyu verilerinden hareket ederek akli bilgiye ulaşmanın gerektiğini anladım."
Kaynak:
http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ ... 210069.pdf